16 Temmuz 2015 Perşembe

Fringe

   Evet , görüşümce Doctor Who'dan sonra dünyanın en harika bilim kurgu dizisi olarak benimsediğim Fringe'i yorumlamak için buradayım. Bana kalır mı yada buna layık mıyım bilmiyorum ama, ciddi anlamda kaliteli çok kaliteli bir yapım olmasına rağmen az izleyiciye sahip bu diziyi yorumlamazsam içimde kalacaktı.Hadi başlayalım!
    
     Dizi Olivia Dunham isimli bir FBI ajanının hem ortağı hemde sevgilisi olan John Scott'un ölümüyle başlar.John Scott çok ilginç bir şekilde ölmüştür ve bunu açıklayabilecek tek kişinin Walter Bishop adlı bir bilim adamıdır. Fakat Walter Bishop yıllar önce kazayla çıkan yangında ölen asistanını öldürmek suçuyla akıl hastanesine kapatılmıştır. Çıkabilmesinin tek yolu birinci dereceden aile bireyinin iznidir. Bu nedenle Ajan Dunham Bishop'un oğlu Peter'ı bulur. Peter yasadışı işlerle para kazanmaktadır ve küçükken sürekli kendisi yerine deneylerle ilgilenen babasını kurtarmak pek ilgi alanı değildir. Ajan Dunham'ın ısrarlarına dayanamayan Peter Bishop çıkardıktan sonra bir daha ilgilenmemek şartıyla izin belgesini verir. Fakat Ajan John Scott davası çözüldükten sonra Dunham'ın departmanı -Fringe Division - Sınır Bilimleri Walter Bishop'un onlarla birlikte çalışmasını isterler ama bunun için de birinci dereceden yakının refakatına ihtiyaç vardır. Sonunda bir şekilde Peter ikna edilir ve Walter Bishop'un eski labaratuvarında olay döngüsü başlar.

          
   Dizinin asıl konusu tamamiyle paralel evren.
Aslında bizim için yabancı bir kavram bu. Şöyle açıklayabilirim ki bizimkiyle aynı noktadan başlamış ama sonraları farklı şekilde gelişmiş bir evren ve bizden hepimizden bir tane daha. Ama o hayatını kendi istediği gibi yönlendirmiş. Biz bu tarafta bir özel ajanken o orada hastabakıcı. Eylemlerimiz birbiriyle etkileşimsiz yani.

  Gerçi dizide paralel evrenmiş varolşuymuş hatırladığım kadarıyla ikinci sezondan önce belli olmuyor. Her dizide olduğu gibi birinci sezon çok daha basit , her bölümde bir tane ilginç bilimsel olarak çözülümü zor olayları çözüyorlar. Asıl senaryo ikinci sezonda başlıyor yani.

                                                                  

    Bu kel,tatlı siyah fötr şapkalı bana çok sevimli gelen  adamlar ise The Observers yani Gözcüler.
Bu adamlar dizide gelecekten gelen ve günümüzü geleceğe hazırlamak için veya gelecekte neler olacağının ayarlamak için küçük düzenlemeler yapıyorlar. Bazı durumların değişimini sağlıyorlar.Bana kalırsa dizi bu yönüyle Tanrının varlığını yok saymış oluyor.


  
Dizi üniversite seçiminden önce izlenirse ve kişinin sayısal alanda biraz yeteneği varsa, atom fiziği veya genetik bilimleri bölümünü seçtirebilecek kadar güçlü bir anlatıma ve ilgi çekici bir konuya sahip.



Karakter analizi yapmam gerekirse;   


   Olivia Dunham rolüyle Anna Torv. Kendileri dizide sevemediğim tek karakter. Bana kalırsa çok itici bir yüzü var.
Bir kadın hiç mi gülmez arkadaş? Beş sezonda belki iki-üç kere.
İticiliği sadece yüzüyle kalmamış hareketlerine de yansımış durumda. Peter'ın bu kadında ne bulduğunu anlamakta zorluk
çekiyorum şahsen. İlk bölümde kaybettiği sevgilisi ajan John Scott yüzünden sezon boyu büyük bir boşlukta. Diğer sezonlarda Ajan Scott'un gerçek yüzünü görüp onun için üzülmeyi bırakıyor fakat geçmişinden ve ailesinden gelen karmakarışık zorlu ama belkide bu zorluğuyla ilgi çekici bir karakter Olivia. Onu anlamak hareketlerine veya düşüncelerini çözebilmek çok zor. Çok nadir karelerde olsa sevimli olabildiği zamanlarda var ama o kadar işte.Çok hoşlanmıyorum yine de.


      Peter Bishop karakteriyle Joshua Carter Jackson. Kendisi de en az babası kadar üstün zekalı. Dizideki görevine başlamadan önce bu zekayı yasadışı işlerle para kazanmak için kullanıyordu. Dizideki en sevimli karakter bana kalırsa. Dizinin pek çok fanı da benimle aynı görüşte.
En az Olivia kadar karışık bir iç dünyası olsa da bunu çok sık dışarı göstermiyor. İlk sezonlarda babasına olan sinirini çok fazla seyreyliyoruz ama sonraki sezonlarda çok iyi baba-oğul ilişkileri kurabiliyorlar. Zekası birden çok olayın
çözümüne sebep oluyor.Dizinin ilerleyen bölümlerinde Olivia ile daha yakın bir ilişki içine giriyor. Kendisi her yönüyle favori karakterim.


   
      Walter Bishop karakteriyle John Noble. Yıllarca akıl hastanesinde kaldıktan sonra dıştaki dünya gelişimlerine hala alışamamış. Akıl hastanesine girmeden önceki yıllardaymış gibi yaşayan, süper zeka bir bilim adamı. IQ'su  ne kadar dizide verilmese de izleyenler bilir o adamın zekası takdire şayan. Akıl almaz şeyleri akıl almaz yöntemlerle çözerek izleyici hayran bırakmakta bir numara. Ayrıca çok komik ve sevimli bir ihtiyar kendileri. Oğluyla tekrar bir araya gelebilmek en sevindiği olay. Dizi boyu sürekli tadı konusunda merak uyandıran kırmızı keçiboynuzu şekerleri yiyor. Bir gün onları bende tadacağım. !


Dizi beşinci sezonun sonunda final yapmış durumda.

Ve son olarak, diziyi bitirdiğim günden beri aklımı kurcalayan o soruyu paylaşmak istiyorum.

Hani bazen olur ya birdenbire kendimizi çok mutsuz yada çok mutlu hissederiz. Veya durumla alakalı olmadığı halde garip duygular belirir içimizde. İşte o duygular ya paralel evrendeki "bizin" duygularıysa? Çok yoğun hissedildiği için gelip bizi bulmuşsa?

Daha uzun yıllar bu evrende bu soruya cevap yok. Beynimi kemirmeye devam yani.

Bilimkurgu sevmeyenler için bile önerebilirim bu diziyi. Evrendeki herkes izlemeli bence.

İYİ SEYİRLER !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder